Burçlara,tanrıya ve ruha inanan insanlar ile tamamen materyalist olup kendini ihtimal ve olasılıklar dünyasında gören yani tek gerçeğin pozitif bilimler ve matematik olduğunu herkesin istese de istemese de bilime yönelmesi gerektiğini söyleyen insanlar arasında çağlar boyu bir rekabeti olmuştur. Kimisi kadere inanır ve önceden yazılmış bir hayatı yaşadığımızı söyler; kimisi astrolojiye inanır ve yıldızsal hareketlerin açıların bizim hayatımız üzerinde olan etkilerinden bahseder. Bazıları yaşadığımız her şeyin tesadüf olduğunu savunur. Bu yazımda ihtimaller, olasılıklar ve tesadüfler üzerinde duracağım.
Dünya oluşma süreci içerisinde iken ve üstünde henüz canlı yaşamı yokken Theia adında bir gezegen şu an dünya dediğimiz göksel taş parçasına çarptı. Theia adında bu gezegen neredeyse mars büyüklüğünde idi ve kütlesel yer çekimi sayesinde uzayda dolaşan meteorlar ve göktaşlarını da kendi üzerine çekti. Bu meteorlar ve göktaşlarında şuanki hayat için gerekli olan organik bileşikler vardı. Su, karbon azot gibi hayat için gerekli mihenk taşlarını kendi içinde barındıran theia dünya ile çarpışınca bu hayat için gerekli mineralleride dünyamıza bırakmış oldu. Theia gezegeninin son kalıntısını yukarı bakınca görebilirsiniz biz insanlar buna ay diyoruz. Çarpışmadan milyonlarca yıl sonra dünyada yaşamın ilk tohumları filizlenmeye başladı.
Theia gibi bir gezegenin bizim ki gibi güneşe uzaklığı elverişli olup evrendeki yaşama en elverişli gezegene çarpma ihtimali ve yaşamı oluşturma şansı nedir? BU ihtimal uzaktan bakılınca insanın gözüne inanılmaz olağan dışı bir ihtimalmiş gibi gözükür. Çoğu insan bunu kabul edemez ve anlam arayışlarında şöyle derler: bizden çok daha ulu bir güç buna neden oldu evrende böyle bir şey olması tanrıdan başka hiçbir şey ile açıklanmaz. Aslında bunu açıklamak için tanrı hipotezine ihtiyaç yoktur. Aklımızın almadığı her olayı tanrıya yormak bize atalarımızdan kalmış bir mirastır. İlk insanlar avlanır mağralarına döner ve bunu bir döngü halinde sürekli gerçekleştirirlerdi. Ancak sonraki dönemlerde yağmurlar yağmaya fırtınalar çıkmaya başladı gökten şimşekler yağıyor dünyanın her yerini kasıp kavuruyordu. İlk insanlar çevrelerine bakındılar ve şöyle dediler: bu şimşekleri bu ışıkları ben ve biz yapamayız bu yüzden bizden çok daha üstün bir varlık var ve bu doğal afetleri o bize kızdığı için yapıyor aslında amacı bizi cezalandırmak. Böylelikle binlerce yıldır devam eden tanrı fikrinin ilk tohumları ortaya atıldı. İnsanlar doğal afetlerden korunmak için bu ulu güce adaklar adadılar ibadet ettiler. Kuraklık olduğunda hepsi beraber dua etmeye başladılar ve tekrar yağmur yağdığında tanrının dualarını kabul ettiğini zannetiler. Ancak şimdilerde fark ediyoruz ki mevsimler değiştiği için yağmur yağdı artık bilimin geliştiği hiçbir yerde insanlar yağmur için tanrıya dua etmiyor. Tanrı hipotezi evrenin büyüklüğü karşısında insanın bir zaafı olarak kalıyor sadece. İnsan kendinden güçlü bir şeyi yenmeye değil ona tapmaya daha elverişlidir çünkü bu daha kolaydır.
Tanrı olgusunu şimdilik bir kenara koyduğumuzu düşünüyorum. Peki bu sonsuz evrendeki ihtimallerle ilgili kast ettiğim nedir. Bu kadar mükemmel bir düzen tanrı olmadan nasıl olabilir.
Sonsuz evren kelimesini anlayabilmeniz için size şu açıklamayı yapmalıyım. Bir şeye neden sonsuz deriz? 1 milyon dolar paranız olduğunu düşünün bütün bu parayla ihtiyaçlarınızı satın alabilirsiniz bu sizin için değerli bir paradır. bunu 10 milyon dolar ile de yapabilirsiniz 100 milyon dolar ile de. Ama bir yerden sonra sıfırlar arttıkça paranızın çokluğu bir anlam ifade etmeyecektir. 10000000000000000000000000000000 dolar para artık sizin için çok fazladır ve bu kadar fazla olması bir işe yaramayacaktır. bu sayıdan bir tane sıfır çıkartsak dahi bu para sizin için çok çok fazladır ve bu miktara alım gücü karşılığı olarak sonsuz sayıda para demek yanlış olmayacaktır. Evrenle ilgili yapılan bir benzetmede evrendeki tüm yıldızların sayısının dünyadaki bütün deniz ve kumsalların kum tanecikleri sayısıyla kıyaslanır. Bu da inanılmaz bir sayıdır ve bu sayıya sonsuz demek yanlış olmayacaktır. Elbetteki bir şeyin sonu vardır ama biz bunu göremiyoruz bu yüzden bizim için sonsuzdur. Sonsuz evrendeki ihtimallerimizin açıklmasına gelirsek: Yaşanabilecek her şey aslında bir ihtimaldir. Kusursuz gibi gözüken 00000000000000.1 gibi gözüken ihtimaller gerçekleşmiştir ve biz bugünlere kadar geldik. Çünkü eğer bizim ihtimalimiz olan 00000000000000.1'lik ihtimal gerçekleşmeseydi başka bir 00000000000.1'lik ihtimal vuku bulacaktı. Peki ya neden böyle olmalı? çünkü size evrenin sonsuzluğundan bahsettim bu evrende olabilecek her olay minicik ihtimallerle olacaktır zaten. insanın aklının almayacağı kadar küçük olasılıklarla. Aynı benim 150 milyon sperm arasından birinci gelmem gibi. 150 milyonda/1 ihtimal gerçekleşti ben olmasaydım 150 milyonda 1 olan ihtimali Ahmet, Ayşe, Hasan, Hüseyin olacaktı ama ben oldum. bu benim imkansızı başarmamdı ve babam bu senaryoda en düşük ihtimalli beni seçtiği için ben onu tanrı ilan etmedim. Bu evrenin kanunu. Benim ihtimalim gerçekleşmeseydi başka spermin olasılığı gerçekleşirdi.
İnsanların olasılıklara karşı da bir zaafı vardır. Genelde iki şık arasında kalır ve bir tanesini seçeriz. Bu şıkkı seçtikten sonra bunun getirdikleri ile yaşamaya başlar ve bir yerden sonra bu düzene alışmaya başlarız. İşte tam burada insanın hayal dünyası ve gücü devreye girer. Acaba diğer ihtimali seçseydim daha mı mutlu olurdum çok daha fazla eğlenirdim belki gibi kuruntular ortaya çıkmaya başlar. Aslında bilseydik yaşadıklarımızın ne kadar küçük olasılıklar sonucu ortaya çıkan durumlar olduğunu yaşadığımız her andan keyif alır ve bağlanırdık bu yaşadığımız hayata ve hayatın getirdiği ihtimale.
Bu neye benziyor biliyor musunuz. şimdi iki senaryo düşünelim. Kendinizi iki kişi olarak hayal edin birinin adı x diğerinin adı y. x olan kişiliğiniz bir bilim adamı y kişilğiniz ise bir astronot. Y kişiliğinize dünyayı kurtarma adına bir görev veriliyor uzaya çıkıp başka bir gezegen bulacak ve insanoğlu o bulduğu gezegende yaşamaya başlayacak böylelikle insan soyu devam etmiş olacak. X kişiliğiniz ise dünyada kalıp bilim araştırmalarına devam edip dünyayı kurtarmaya çalışacak. Eğer siz y kişiliğinizi seçip başka bir gezegen bulamayıp uzayın ortasında kalırsanız kafanızda bilim adamı olarak dünyada bulunmayı ve dünyayı kurtarmaya çalışmak için uğraşmanın en iyi ihtimal olacağını varsayacaksınız. Bir bilim adamı olarak dünyada kalıp dünyayı kurtaramadıysanız size astronot kişiliğinizle uzayda gezegen arama fikri çok daha cazip gelecektir. Hayallerimiz kafamız içindeyken her zaman gerçekleşir ve bu yüzden de kurduğumuz hayallerin her zaman en iyi ihtimal olduğunu düşünürüz. Biz aslında bir olasılığın içinde hapsolmuş canlılarız. 1 saniye sonrasını göremeyiz her an her şey olabilir herkes her şeyi yapabilir. Ancak kimsenin hiçbir şey yapmaması da bir ihtimaldir ve büyük bir çoğunluk hiçbir şey yapmaz çünkü bu "kolaydır." Hiçbir şey yapmamak bir şey yapmaktan her zaman daha kolaydır. Bu yüzden de insanlar burçlara kahve fallarına astrolojiye ve tanrıya inanır. Çünkü eğer bunlar varsa kimsenin hiçbir şey yapmaması doğruymuş gibi gözükebilir. Tanrının var olabilme ihtimalini seçmek bize daha az korkutucu gelir çünkü bu içine hapsolduğumuz olasılık baloncuğunu delebilecek bir iğnenin var olması demektir onu da tanrı olarak görürüz.Tanrının olması insanın kafasında yarattığı bir ihtimaldir ve hep de öyle kalacaktır. Bu sonsuz evrende bir tanrının olması ihtimali de küçümsenemez ancak bu ihtimali kabul etmek insanı tembelliğe ve korkularına teslim olmaya ittiği için kabul edilmemelidir. Tanrı olsa bile bu ihtimal kabul görmemelidir.
Kısacası milyarlarca yıldır devam eden bir sürecin ortaya çıkarttığı bir yan üründür insanlık. insana benzediğimiz için kendimizi şanslı ve mükemmel sanıyoruz. Çok daha iyi ya da çok daha kötü varlıklar olabilirdik ama insan olduk. Kendimizi karşılaştırabileceğimiz başka tür göremediğimiz içinde tanrının bizi kutsadığını, hücrelerimizi ilmek ilmek işleyerek yaptığını ve her şeyi planladığını düşünüyoruz. Biz insan türü olduğumuz için kendimizi en üstün canlı olarak görüyoruz ve her şeyde bir düzen varmış ihtimaline inanıyoruz. Oysaki hiçbir zaman göremeyeceğiniz mikroskobik boyuttaki bir virüs sizi yataklara düşürüp öldürebilir. Yaratılmış en mükemmel canlının bu kadar kolay ölüyor ya da yataklara düşüyor olması normal mi ? Demek istediğim şu: hepimiz süper kahraman olabilirdik ancak insan olduk çünkü hücrelerimiz henüz bu kadar evrimleşebildi. Olduğumuzdan çok daha iyi olabilirdik veyahut kötü de olabilirdik ama biz insan olduk. Sadece bu ihtimal gerçekleşti. İnsanlık egosuna yenik düşüyor ve mükemmelmişiz gibi kendimizden bahsediyoruz üstüne üstlük bunu tanrının bir lütfu olarak düşünüyoruz. Ne büyük yanılgı.
https://www.youtube.com/watch?v=n95hUZEAam0
https://www.youtube.com/watch?v=_pvZfUEXbs4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder