27 Kasım 2020 Cuma

Lacivert sis insanın içini kaplıyor eşeliyor, deşiyor hoyratlığı, çalakalem yapılmışçasına sancıları acılı bir gülümseme, gıdıklanma gibi. Mumun yavaşça eriyen kenarlarına dökülen ahududu renk ağzımı sulandırıyor sanki kırmızı elbisesiyle bana bakan ama aynı zamanda arkası dönük bir kadın. Yaklaşıyorum, parmağımı uzatmaya, omzuna dokunmaya yelteniyorum kolum her süzülüşte biraz daha eriyor, yanıp küllerini yere döküyor. Verem olmuşçasına öksürüyorum odanın içini sigara dumanı kaplıyor boğazım geceden kalmış. Kapalı yeşille kaplanmış bir orman, baktığım ağaçların yaprakları tek tek yere düşüyor gölgeler çeviriyor etrafımı bıçaklarını havaya kaldırıp beni işaret ediyorlar. Bir halka, yaklaşıyor. Yaklaştıkça kenarları kayboluyor sanki başka bir boyut içine çöküyor çökerken beni de sürüklüyor saniyeler geçtikçe gerçekliğe dönüşüyor bu, yaklaştıkça içine giriyorum kaçıyor benden kovalıyorum uçurumlar var etrafta yol düzgün değil düşmeyeceğim beni benden başka kimse öldüremez. Koşuyorum gösteriyor bana kalçalarını daha da ateşleniyorum çantamdaki evraklar bir bir yere atlıyorlar ailem arkadaşlarım geçmişim. Yoruldum, duruyorum. Neredeyim, ne zamandır buradayım? Yağmur damlaları mazgallara akıyor çamur içinden geçen arabaların lastik izleri alnımdan geçiyormuşçasına başım ağrıyor. Şehrin kasveti hep hepsi burada, neden sana dur gitme hiçbir şeyi bilmiyorsun demedim. Hayır hayır şimdi sırası değil çık aklımın içinden. Haha 4 as. Sanırım bugün şanslı günüm beyler portakal gazozunuz ve kendinizden kaybedip bana kazandırdığınız saygınız için teşekkürler. Lütfen suratıma tebessüm edercesine bakıp bana kaybettiğinizi kendi lütfunuzla verdiğinizi iddia ederek yeniden yüceltmeye çalışmayın benliğinizi. Ağlamaniz sizi daha güvenilir kılacaktır gözümde içinde yaşadıklarını dışa vurabilen insanlara güvenirim. Geçiyorum yanlarından çıkıyorum. Kapıyı açtığımda toprak kokusu burnuma çarpıyor nedense hep acıktırmıştır bu koku beni. İnsan yemek yemek seks yapmak istiyor böyle günlerde. Aynı bir komünistin yaptığı vasat işler gibi. Her şeyi yapmak isterken kendini hiçbir şey yapamaz halde bulmak.  Tüm kentlere eşit sayıda üniversite açıp böbürlenirken hiçbirinde gerçek eğitimi verememek sevişirken iki tarafında boşalmasını görüp bundan gurur duymak, zevke, dokunuşlarla, anlama önem vermemek. Böyle hissediyor insan bu kasvetli günlerde. Sıkış tıkış bir otobüse biniyorum insanların arasından geçip bir cam kenarında dışarıyı seyre dalıyorum. Bilmem ne sokağından geçerken evlerin  içlerinde ki insanları hayal ediyorum şimdi çoğu yemeğini yiyor ya da sıcak bir sobanın  karşısında kendisini, televizyonunu, ailesini dinliyordur. En sevdikleri dizi bugün yayımlamıyorsa ne ala mutlu olmak icin başka nedene ihtiyaç yoktur. Bu şehirde pek derin meseleler olmaz. İnsanlar doğar ne olduğunu ve ne olacaklarını bilmedikleri bir yaşa  gelirler, çevreleri tarafından önceden belirlenmiş hayalleri kendileri kurduklarını sanar, hayatın getirdiği zorlukları kucaklar ancak hayallerini gerçekleştirmeye yakın bile olmadıklarını hissettiklerinde önce kendi hayallerine sonra başkalarının hayallerine iftira atarlar. Birkaç aldanma, aldatma ve birkaç cocuk yaptıktan sonra da ölürler. Hayat sadece başlarından geçen bir anıdır. Gecenin soğuk ayazının kapladığı  sokakta karanlığın rengini değiştirdiği hepsini aynılaştırıp bayağılaştırdığı insanları izlerken bir düşünce takıldı aklıma. Bu kentin insanları yanlışsa ölümün azraili karşısında hayatı anlamlı kılmaya yetecek güç nedir? İnsanın yapıp etmeleri ne kadar doğru da olsa yanlista olsa hep aynı yere, ölüme gidiyordu. Ölüm varken tüm bunların anlamı neydi hepsi anlamsiz birer iş değil miydi? Ben şu an bunları düşünmeyip kansere çare bulsaydım ne değişecekti yine de ölmeyecek miydim? Insanlar ölüme sıfatlar takıyorlar mutlu mutsuz zengin fakir cimri sevecen. Ortadaki sorun ölümün kendisiydi onun "nasil" oldugu kimsenin umrunda olmamalıydı. Düşündükçe fark ettimki Anlamsızlık bunun bir parçası değildi ölüm hayatımızı anlamsız kılmıyordu aslında hepsi zaten en baştan beri anlamsızdı.Günün birinde insan doğdu bu zaten en başından anlamsız olan mekanizmanın ortasında kendini koydu ve bir anlam üretmek istedi yoksa bir hiç uğruna ölecekti buna katlanamadı. Bir evin ışıkları gözümde parlarken benim de zihnim karşılık verdi. Tüm korkuları tüm heyecanları tüm çabaları tüm müslümanları tüm ateistleri tüm tanrıları anladım o anda. Kendimi evrenin merkezine koyduğumda gördüğüm tüm bunlar birer anlam arayışı, yürümek için sahte bir yol ve tükeniş olduğuydu. Aslında tüm bu olgular birer tanrıydı. Tanrı fikri yaşamdan sonrasını açıklayabilmemiz içindir ancak  bu diğer olgular hayali bir maddi tanrı yaratıyor ve onu "şu anımızı" açıklamak icin kullanıyordu. Hayatı anlamlı kılmamızı sağlamak için söylenmiş tanrı yalanlarından başka şeyler degillerdi bunlar. Hepsi daha önceki insanlardan bize kalan kimsenin sorgulamadığı sadece saygı duyduğu icin bugüne kadar ulaşabilmiş dallanıp budaklanan ağaç dallarıydı. Erdem, ahlak, aşk, sanat,din. Batı kendisine "medeniyeti seçmişti bireyi maddesel olarak özgürlestirerek bir "inanç" yarattı. Medeniyette artık bir inançti iyiye gidilebilecek en kısa yol olarak görülüyordu. Doğunun ise olgularında tanrıya bağlanma inancı hep vardı. Onların inancı ise soyut bir "iyi tanrıydı" İnancın olduğu yerde hep aynı hikaye dönüyordu biri medeni biri yobaz hepsi ölüyordu ve buna kefen arıyorlardı. "En doğru en iyi seçim" onlarınki olmalıydı. Çevrede görünen her nesne daha iyiye en iyiye gitmeye çalışıyordu. İyi bir öğrenci eşine iyi bir koca iyi bir müslüman "iyi bir insan". Bu otobüsteki her bir zerrenin tek amacı iyi olabilmekti. Ne kadar yorucu ve içi boşaltılmış bir istekti bu. Teker teker aynı şeyi  aynı anda düşünmeye ne kadar da çok önem veriyorlardı.  Çevrelerine kendilerine dünyalarına iyi davrandıklarında mutlu olabileceklerini varsaydılar. Oysa insanın bu dünyadaki en büyük yanılgısı mutlu olmak için bu dünyaya geldiğini sanmasıdır. İnsan ne kadar iyi olmak istiyorsa o kadar çok kendinden uzaklaşıyordu  kaybediyordu insanlığını sonrasında hicbir hayalini kendince atfettiği "en iyiliğe" taşıyamayacağını anlayıp fikirlerini intihar ettiriyor geriye ise sadece yaşayacağı bir hayatı bırakıyordu. Kavramların arş noktası ne kadar yüksekse ona ulaşmak isteyen varlık o kadar alçalıyordu. Hepsini gördüm ve aynı hızla hepsinden tiksindim oracıkta. Zamanla herkesin okuma yazma öğrenmesi sadece yazı yazmayı değil düşünmemi de berbat etmişti. Hepsi çağlar boyudur bir şeyler yapıyor ve hep iyiye gitmeye çalışıyorlardı. Bıktım tüm bu orantısız iyiliğin yozlastiriciligindan! Dikkatlice baktım otobüsün camından dışarıya daha da dikkatli dikkatli dikkatli. En sonunda gördüğüm tek şey kendi yansımamdı. Ne kadar uzaklara dalmak istesem o kadar kendime yaklaşıyordum. Mide krampı gibi bir şeydi bu, ne konuşabildim ne dışkılayabildim ne de gözlerimi kapatabildim. Başıma ağrılar girmesine sebep olacak kadar çirkin değildim anlam arayan bir çift göz açık kumral uzun saçlar. Gözlük takıyor olsam ve bir fular otobüsün ortasında Bonjour! demem normal karşılaşacaktı. Ne kadar da çok insana benziyordum midemi bulandıracak kadar çok. Yaklaşık 3 yıldır kim olduğumu hatırlamıyorum. Yaşadıklarım mıydım ben yoksa anlattıklarım mı? Birkaç kadın ve birkaç arkadaş. Tüm bu içi boşalmisliktan şikayet edemem, eskiden  istediğim tek şey özgürlüktü. 


+Şehrin ışıkları burdan çok güzel gözüküyor değil mi?

-Evet öyleler. Gözlerim hepsiyle oyun oynuyor istediğim şekile sokabiliyorum onları genelde bu ağladığımda ya da sarhoşken olur. Aslında biliyor musun öyle değiller hepsi tek tek gözüme yansıyor ve hepsinin yansıdığı yerin bir hikâyesi var kimi gettodan kimi şantiyeden kimi burjuvadan. Hepsi tek tek ordalar ve birilerinin onları anlamlandırmasını bekliyorlar. İnanamıyorum hepsinin benimkiler gibi üzüntüleri sevinçleri ve istekleri...

+Lütfen sus artık sadece seninle seviştikten sonra kendimi pişman hissetmemek için bana güzel  ses tonunla kısa cümleler kurmanı istiyorum sense benim sana aşık olmamı sağlamaya çalışıyorsun. Aşk üzerinden uzun zaman geçmeden önce tek seferliktir ve sen ne kadar da iyi olsan sen olamayacaksındır ben defolu bir caddeyim.

- Benim yöntemlerimi anladığını ve kolay lokma gibi gözükmeyerek kendini bana aşık etmeye yelteniyorsun. Sevişmek artık dışarıda kahve içmek gibi insanlar birbirleriyle tanışmak icin kullandıkları bir yöntem. Etraftaki herkes birbirini sevmeye çalışıyor birbirlerine ihtiyaçları varmış gibi görünmek hoşlarına gidiyor. Sevgileri artık bir popüler kültür öğesi herkes seviyor diye sevmeye çalışıyorlar. Oysa ben sadece durup bakıyorum, korkuyorum karşıma insanlar çıkıyor anlamlandıramıyorum. Anlamaya çabalamak korkutucu geliyor bu kadar yorucu bir meseleyi nasil sadece birbirlerine yaklaşarak, öperek koklayarak veya her gun vakit geçirerek becerebileceklerini düşünüyorlar. Insanlar birbirlerini sevdiklerinde birbirlerini anladıklarını kendilerine kabul ettiriyorlar, ne kadar da acı. Daha önce hiç sevişmedim, bir kadının kollarında parmaklarımı yavaşça gezdirdiğimi bakışlarımla onun yüzünde üçgenler çizecek şekilde sağ gözüne sol gözüne ve sonra dudaklarına odaklanarak arzuladığım yavaşça onu kavradığımı ve kollarımda eriyen bir demir gibi istediğim şekli verebildiğimi hayal ettiğim çok oldu. İşte sorun da buradaydı. Tüm bu anlar bittiğinde insanın elinde kalan tek şey hayattı ve geriye kalan sevişmeleri anlatabileceği bir anı. Hayat bir banka gibi sana kredi veriyor istediğin tatile çıkıyorsun eğleniyorsun deliriyorsun evine döndüğünde ise icra memurları gelip her eşyanı alıyor ve sana sevecen bir anı bırakıyor. Sence böyle bir saçmalık varken ortada insanlar neden birbirlerinin içlerini doldurmakla meşguller. Neden hala gülümsüyorsun ve neden aklından şu soru geçiyor: Gerçekten kimseyle sevişmedin mi? Garip. Kadınlar gözümde hala biraz kadın gibiler hala hoş hissedebiliyorum size karşı. Biliyor musun Fransızlar ekmeğin uç kısımlarını yerlerken çok zevk alıyorlarmış ve kendilerine şöyle demişler: Ben bundan çok zevk alıyorum ve her zaman bu kısmı yemek istiyorum öyle bir ekmek yapalım ki sadece uç kısımlarını yiyebilelim. Böylelikle Fransız Baget ekmeğini ortaya çıkartmışlar. Hayatta böyle olmalı, eğer insanın bir hayatı varsa o hayatında da sadece ekmeğin uç kısımlarını yemek isterse öyle yapabilmeli.

+ Bence ne uçlar, ne sevişmeler,ne de aşk bir insanın ihtiyacıdır. Bunların hepsi insanın kendisine yarattığı ihtiyaçlardır. İnsanın ilk temel ihtiyacı, olmazsa olmazı başka bir insandır çünkü bu varlık, var olduğunu bilmek zorundadır kendisine burada olduğunu kanıtlamak gayesindedir. Eğer başkası seni görmüyorsa "ben" varım demek hiçbir anlam ifade etmeyecektir. İnsan ilk önce görülmelidir. Birisi beni gördüğünde ve artık beni "var" ettiğinde "ben" ben olmaktan çıkmaya başlamışım demektir. Ben artık o kişinin okuduğu kitaplardan bağlantı kurduğu karakterlerim, eski arkadaşlarına benzettiği, her gün caddelerde görüp kıyafetlerim ile saygınlığımı belirlediği, aynaya baktığında beni görmekten korktuğu veya onun sadece yatağında iyi olduğum ve o yataktan çıkıp yanına geldiğimde dünyasını değiştirmemi istemediği icin görmezden geldiği bir düsünceyim. Ben artık kendimin iddia ettiği "ben" olmaktan çıkıp ondaki "ben" e dönüşüyorum ona göre biriyim artık. Düşüncelerim acılarım zevklerim artık onun düşünüp bende görebileceği kadar var benliğimde. Çevredeki "onlar" sayısı ne kadar artarsa benlik o kadar farklı karaktere evrilir ve bu tamamen "kendi" 'den bağımsızdır. Anlamsız bakışlarını bir daha görmek istemediğim için şöyle açıklayacağım: Ben artık senin beni anladığın kadarım. Sen de benim için böylesin. Yazdığın söylediğin veya hissettiğin cümleler benim için anlamsız çünkü artık ben kendimde sadece bir anlamsızlık görüyorum. Bir başkasını istediğin zaman kendine aşık edebilirsin zayıf düşmüş yüzlerce genç kız var etrafta hepsinin inanabilecekleri bir tanrıya ihtiyaçları var sen onlar için bu olabilirsin ama artık anlamını kaybedip etrafta dolanan bir ruh sen ne kadar mükemmel ve haklı da olsan seni haksız ve işe yaramaz bulacaktır. Başka yapabileceği bir şeyi yoktur da ondan. Belki de eski halleriyle seninle karşılaşsalar dünyayı değiştirebileceğiniz  o insanlar şimdi senin en azılı düşmanlarından başka bir şey değillerdir.

       (-) Sinirlendim söylediklerinde haklı olmasına. O kadar uzun zamandır insanları haksız çıkartmaya çalışıyormuşum ki haklı birini görünce sanki bir savaşı kaybetmiş gibiydim. 

Okuduklarımı masanın üzerine bıraktım. Sırma soda şişeleri yeşil inciler şeklinde masayı donatırken kitaplarım aralarında kendilerine yer bulmaya çalışıyor. 5 saattir çalışıyorum. Telefonumdan Dream is Destiny şarkısı çalmaya başlayınca dinlenmeye karar verdim. Bu şarkının kendine has hüzünlü mutluluğu var. Şarkının dalgaları deniz kızlarıyla dolu bir koya götürür beni. Öyle hüzünlü mutluluktur ki bu, kayalarda her yerleri açık yatan deniz kızlarının aslında siren balıklarının zihnimde yarattığı bir imgelenem olduğunu bilirim yine de kapılırım o güzelliklere. Teker teker yanlarına giderim  sivri dişlerini bana gösterip bir lokmada yutarlar bedenimi. Odamı kendime tekrar somutladığımda kelimelerim odanın içinde yavaşça doğup ölüyorlar, bazıları namludan çıkma barutun izini bırakıyor gri duman her objenin üstünü kaplıyor perdeler bir şey anlatmak istermişçesine sallanıyor kapakları açık dolabım beni kucaklayıp yutmak istiyor sanırım Kar Kraliçesinin yeni kurbanlara ihtiyacı var. Dream a Little Dream of Me şarkısını açıp zihnimin içinde dans ediyorum. Zarif dokunuşlarla hayali bir kuşu kolumdan aşağı indiriyorum. Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyanıp kendimi yatağımda bir böcek olarak bulmaya ihtiyacım var sadece insan olarak geçirilebilecek bir yaşam değil bu. Gözlerim kısılıyor dudaklarim aralik isyan ediyorum. Şeyhim 14 milyar yıl ne çabuk geçti. Bütün bildiklerim kum tanelerinden bir kale yaratıp tek rüzgar darbesiyle dağılıyorlar. Sartre haklı miydi, Werther’in intiharı intikam miydi? Nietzsche kırbaçlanan ata sarılıp ağlamaya başladığında şizofren miydi yoksa artık üstüninsana ulaşmış mıydi? Neden her şeyden nefret ederken nefretimi her şeyin kendisine gösterme çabası içerisindeyim? Birkaç yüzyıl önce doğru kabul ettiğimiz bilgileri artık doğru kabul etmiyoruz. Bu cağın güzel bulduklarını başka çağlar güzel kabul etmeyecek. LİBERAL KAHKASI atmaya çalışıyorum ancak benimki daha çok kötü adam kahkahası gibi çıkıyor. Besim Tibuk’tan öğrenmek istediğim tek şey bu kahkahanın  doğru şekilde atılışı. Artık uyumam gerek. Son bir şarkı istiyorum kendimden. Some of These Days.

Lacivert sis insanın içini kaplıyor eşeliyor, deşiyor hoyratlığı, çalakalem yapılmışçasına sancıları acılı bir gülümseme, gıdıklanma gibi. M...